Hiçlik

            Odada hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey... Duvarlarının sıvaları dökülmüştü. Yer köhne ve gereksizlik kokusuyla doluydu. Patlak su borusunun rutubet kokusuydu bu belki de... Hafif sarhoş gibiydi. Bunda korkaklığının suçu vardı. Biraz yürüyüp kırık bir iskemle çekti. Önündeki masaya dayanıp biraz uyukladı. Çok uzun sürdüğünü düşündüğü bir rüya görüp uyandı. Gözlerini kaldırınca masanın ortasında kırık bir bardak gördü. Bardağın yarısı doluydu ki kırık taraftan baktığında dolu gibi görünüyordu. Eliyle döndürüp kırığı arka tarafa getirdi. Boşlukta bir pencere gibiydi. Ters çevirdi bardağı. Masanın kenarlarından su damla damla odaya doluyordu. Her damla saatin tik taklarıyla eş düşüyordu. Pirinç kaplı gösterişli bir saat... Uzun zaman önce satmalıydı onu. Bunu düşündüğü için zatan bir hayli zaman geçmişti. Mermer bir tarak aldı eline. Altın varaklı aynaya bakmak içindi o. O da aynaya baktı. Aynayı gördü.

            Odada hiçbir şey yoktu. Pirinç saat, altın varaklı ayna, mermer tarak ve en önemlisi kendisi... O odanın içindeyken hiçbir şey yoktu. Odanın varolmayan duvarlarının sıvası dökülmüştü. Patlak su borusundan içeriyi rutubet kokusu sarmıştı. Odayı o küçük bardaktan su basmıştı. Sarhoştu. Bütün bunun sebepleri kendisiydi. Ama o aynaya bakıyordu. Boş yüzeyin suçu korkaklığıydı. Ayna boştu. Yere oturdu uyumaya başladı. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Odada hiçbir şey yoktu. O da... Rüyasında bir oda görüyordu. Oda boştu. Bu odada ise hiçbir şey yoktu. Belki kendi de... Boş odayı gördü. Ayıktı. Yürüyerek yere oturdu. Aç ve susuz... Uyudu. Olmayan bir oda gördü. Hiçbir şey yoktu içinde. Kırık bardağından su akıyordu.


2008 / Kadıköy / İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder