Hayatın görmekten kaçındığı haline karşı diktiği gardiyanları indi sinik bir şekilde aşağı. Pek emin değildi bundan. Yani tam olarak gözkapaklarının hareketinin nedeninden... İyimser biri olmadığı kesindi. Bunca yıla dönüp: "Yaşamadım ki ben. Yuh olsun be!" diyebilecek kadar belki de... Her neyse neydi, o bir bayandı nihayetinde. Her türlü sıfatın kuyruğuna takılı gezdiği... Dur bakalım, her kadının aynı olduğunu kim söyledi ki?
Kadın olmakla hata etmişti. Ona sorulmalıydı, hem de o kafasını küçük delikten çıkarmadan aylar önce. Vereceği cevap kesinlikle şuanki durumunu yaratmayacaktı. Herşeye karar verebilen küçük bir bilgisayar taşıdığını sanıyordu kafasında. Ama ne yazık ki bazı konulara yetemiyordu. Mesela üzerine uzun uzun düşünülmüş bir kurguda bile gülüç duruma düşecek yetiye sahipse bir beyin, ona bilgisayardan çok oyun konsolu demek daha iyi olur. Niteliksiz bir oyun konsolu! Bu kadar!
Değişken ruh hali bu kanısının da değişeceği sinyalini vermişti. Kesinlikle bir sonraki hamlesi beynini tekrar bilgisayara döndürmek için yapacağı bir dizi mantıksal çıkarım olacaktı. Ama ne yaparsa yapsın başa dönmekten kaçamıyordu. Off! Bir de şu göz kapakları buldukları her boş anda kapanmasalar!...
Belayı kendi içine bile çeken bir bünyeyle, salak bir göz kapağı yarışını kim seyretmek isterse buyursun, diyeceği yoktu. Zaten kazanan hep salaktan yana olurdu. Devamındaki gürültü seyirciyi rahatsız edecek boyuta ulaştığında: "Verdiğimiz rahatsızlıktan biz sorumlu değiliz!"
Dünyanın en yalancısı olarak dürüst olmakta üstüne yoktu, ya da tam tersi... Bir şekilde bir zıtlık vardı bu işte. Zamanını neyi çözmekle geçireceğine karar verdiği an bir oyun konsolu olmalıydı! Hiçbir zaman muhtemel... Açılamamış ama tıkanıklığı her an hissedilir durumdaki dokuz çakra da avaz avaz bağırış içerisinde. Bir şekilde üstüne gidebilmeyi başardığı onlarca beladan sonra üstüne giyinecek bir şey kalmadı. (Yaz bitecek, peki ne zaman gelecek bu bavul???)
Lanet olsun ki vaz geçti. Cayır cayır yanacaktı bu haziran güneşinde. Kör olasıca parasızlıkla pencere camına, nasıl yaptığını anlayamadığı, yapışmış solucan... Sabah da bir kınkanatlının girdiğini görmüştü ama tepki vermedi. Bela çekmeli, bugün çok sorunsuz olmayacak. Birgün insanları anladığında onun da kendine ait teorileri olacak. Bilgisizliğinden dolayı soru sorduğu halde insanların bunun üzerine yorum yapmasını anlamadığı gibi... Öğrenmek için soru sormaktan fazlasını yapması gerekiyordu. Örneğin; kendi kendine kalmak, başkalarıyla kendi kendine kalmak ya da bunları isteyip de bir türlü kendine kalamamak...
Hata 1: XX kromozomlarıyla dünyaya gelmek
Hata 2: Dünyaya gelmek
Hata 3: Bütün bunlara karşın yine de dünyadan gitmek.
Aman Yarabbi! (Lafın gelişi). Dayanılacak gibi değil. Bu ne pervasızlık, bu ne kendini bilmezliktir kardeşim. Doğur, doğur, öl... Hiç mi anlamı olmaz bir şeyin? Biri ölmesin de bir ipucu bulalım, iyi mi? Hala pencerenin kenarında duruyor solucan. Hayır, yakıyor bu Haziran gece bile, kapatılmaz şimdi. Uyurken boğazına girerse diye önlem almalı. Paranoyak olduğunu kabul etmiyordu kesinlikle. O gayet normaldi.
Durduk yere düşündüğü bunca gereksiz konuya karşın bunu savunuyordu. Ya çok güçsüzdü ya da gerçekten paranoyaklaşıyordu. Hayır, hayır, o normaldi. Solucan ölmüştü herhalde?...
Paranoyak değilse bile gördüğü en garip obsesifti.(Gerçi kendinden başka obsesif görmemişti). Geçen gün gittiği balık restoranında mutfağa götürülen kalkan balığının üstündeki kabarcıklara takmış durumdaydı. Hayatın anlamı; Kalkan balığının üstündeki kabarcıkları kazımak! Bir de şu sinekvari, memleket dilinde simsilik canlısının işine son vermek.
Şair ne demek istemiş?:
(1)"Göz mavisi denize Güneş tepeden baktı,
Tanrı denizi değil yine Güneşi yaktı."
(2)Ya da dünyanın bir yerinde doğmuş bir geri beyinli ne demiş: "Seven bilir ve ölür."
İkincisi konusunda ümitsizdi ama birincisini, hatrına düşünüyordu yıllardır. Neyseki anlam barındırdığına emindi. İkincisi için...ee...ümit yoktu sanırım.
2009 / Alibeyköy / İstanbul
Lütfen yazmaya devam edin! Ayrıca bana bir mail atabilir misiniz? Hume üzerine yazışmak isterim sizinle: erengurleyuk@gmail.com
YanıtlaSil