Bir gereksizlik ve boşluk tadındayım. Hani şu hayatı zor
beğenir türünden… Güzel bir sofrayı süsleme şerefine nail olabilecek bir kuzu
rostoyum belki de. Ama çürüyorum. Sıkılmaktan daha fazla yapacak şeyim varken,
kimle paylaşacağımı şaşırmış, arayışlarımla yoğruluyorum. İğrenç bir hayata
güzel bir başlangıç yapıp bitişi göreceğimden bile şüpheli bir noktaya gelince
baktım ki; tedirginliğim fizyolojimi bir hayli rahatsız etmeye başlamış. Korkularından
korkan biri için olağan dursa da bu durum, kendim için tutunacak bir ayna
bulmak çok güçleşti.
Kendimi
çok yaşlı hissetmeye başladım son günlerde. Sanki okyanusun ortasına çakılmış
bir kazığa bağlandım, herkes yanımdan kayıp sürüklenirken, karadan uzaklarda
fırtınayı iliklerimde hissediyorum. Edindiğim düşman bulunduğum boşluğu anlatır
cinsten. Bana inat, kaçacak bütün deliklerimi tıkamış ve bir yerlerde alay etmekte benle. Yine de tüm bunlara inat tutkularıma tutkunum. Estetik merakım
ve mükemmeliyetçi zihniyetim düşmanıma verdiğim en büyük koz. Bunu biliyorum
ama karşı koyamadığım güzellik tutkum yüzünden ölmeyi rahat yaşamaya tercih
ediyorum.
Bana göre
ütopya, başkasının beni anlamadığı noktadır. Anlaşılmak için uğraşmadığım,
buraya sıkıştırdığım onca ıvır zıvırdan da gayet belli. Anlaşılmaktansa beynimin
açlığını doyurmak gayelerimin en büyüğü… Geriye kalan zamanımda –ki bunu bana
vereceğinden emin değilim- mükemmeli aramak… Donatello’nun eserini
düşünsellikten kurtarmak ve belki de sahip olmaya yaklaşmak… Bu sahip olmaktan
daha heyecan vericidir her zaman.
Korkularımsa,
bu güzelliğe sahip olamamaktan ziyade, onu yaratamamak… En kötü sofranın kırıntısı
olarak bir “David” yaratmak size göre ütopya, bana göre düşmanımı yenebileceğim
tek nokta…
01.2008 / Aydın
01.2008 / Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder